29 Oca 2015

Nazım Hikmet Şiirleri





BENCE SEN DE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN




Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin


334 (1918) - Yaz - Kadıköy


Nazım Hikmet Ran



SEVGİLİM




Sevgilim,
başlar önde, gözler alabildiğine açık,
yanan şehirlerin kızıltısı,
çiğnenen ekinler
ve bitmez tükenmez ayak sesleri :
gidiliyor.
Ve insanlar katlediliyor :
ağaçlardan ve danalardan
daha rahat
daha kolay
daha çok.

Sevgilim,
bu ayak sesleri, bu katliâmda
hürriyetimi, ekmeğimi ve seni kaybettiğim oldu,
fakat açlığın, karanlığın ve çığlıkların içinden
güneşli elleriyle kapımızı çalacak olan
gelecek günlere güvenimi kaybetmedim hiçbir zaman...



Nazım Hikmet Ran





GÖZLERİN




Gözlerin gözlerin gözlerin,
ister hapisaneme, ister hastaneme gel,
gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte,
şu Mayıs ayı sonlarında öyledir işte
Antalya tarafında ekinler seher vakti.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
kaç defa karşımda ağladılar
çırılçıplak kaldı gözlerin
altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak,
fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün
sevinçli bahtiyar
alabildiğine akıllı ve mükemmel
dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa'nın
ve yaz yağmurundan sonra yapraklar
ve her mevsim ve her saat İstanbul.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
gün gelecek gülüm, gün gelecek,
kardeş insanlar birbirine
senin gözlerinle bakacaklar gülüm,
senin gözlerinle bakacaklar.


1956


Nazım Hikmet Ran




BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM


Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.

18 Şubat 1945





HASRET




Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!

Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!


Nazım Hikmet Ran



BİR ACAYİP DUYGU




«Mürdüm eriği
çiçek açmıştır.
� ilkönce zerdali çiçek açar
mürdüm en sonra �

Sevgilim,
çimenin üzerine
diz üstü oturalım
karşı-be-karşı.
Hava lezzetli ve aydınlık
� fakat iyice ısınmadı daha �
çağlanın kabuğu
yemyeşil tüylüdür
henüz yumuşacık...
Bahtiyarız
yaşayabildiğimiz için.
Herhalde çoktan öldürülmüştük
sen Londra'da olsaydın
ben Tobruk'ta olsaydım, bir İngiliz şilebinde yahut...

Sevgilim,
ellerini koy dizlerine
� bileklerin kalın ve beyaz �
sol avucunu çevir :
gün ışığı avucunun içindedir
kayısı gibi...

Dünkü hava akınında ölenlerin
yüz kadarı beş yaşından aşağı,
yirmi dördü emzikte...

Sevgilim,
nar tanesinin rengine bayılırım
� nar tanesi, nur tanesi �
kavunda ıtrı severim
mayhoşluğu erikte ..........»

.......... yağmurlu bir gün
yemişlerden ve senden uzak
� daha bir tek ağaç bahar açmadı
kar yağması ihtimali bile var �
Bursa cezaevinde
acayip bir duyguya kapılarak
ve kahredici bir öfke içinde
inadıma yazıyorum bunları,
kendime ve sevgili insanlarıma inat.

7.2.1941


Nazım Hikmet Ran





Nazım Hikmet Ran




SEN

En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel' un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..
Sana gelince, sen o günleri -
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!.
Satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek
ve üç yüz papellik rahat
için...
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi...
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..

Nazım Hikmet Ran





VATAN HAİNİ




"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.



28.7.962




AÇLIK ORDUSU YÜRÜYOR

Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeğe doymak için
ete doymak için
kitaba doymak için
hürriyete doymak için.

Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
yürüyor ayakları kan içinde.

Açlık ordusu yürüyor
adımları gök gürültüsü
türküleri ateşten
bayrağında umut
umutların umudu bayrağında.

Açlık ordusu yürüyor
şehirleri omuzlarında taşıyıp
daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
fabrika bacalarını
paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.

Açlık ordusu yürüyor
ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp
ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.

Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
yürüyor ayakları kan içinde.

9 Ağustos 1962




CEVAP DÖRT NUMARA

Bu yazı gizli bir din halinde bir nevi Neo-faşist bir ideoloji yaptıkları halde bunu ikrardan sakınanlara aittir. Böyle bir halt karıştırmıyoruz, diyenler üzerlerine alınmayabilirler.
Onlar istiyorlar ki
çift ağızlı baltalarıyla
yuvarlansın kafalarımız önüne yarın -
o kara gömlekleri beyaz kordonlu
golf pantolonlu
kadroların..
KARDEŞLER!
Onlara sokakta rastlarsanız eğer
ölümü görmüş gibi çevirin başınızı.
Kirpiksiz sarı gözler gözünüze bakarken
arkadan sırtınıza bir
bıçak girebilir...
Onlar istiyorlar ki
kara toprağın kalbi durana kadar
biz pazarda kelepir bir mal gibi satalım
kafamızın ışığını, gücünü kolumuzun..
Kadınlarımızı karşılarında oynatalım.
Ve dumanlanmağa başlayınca
gözümüzün bakışı,
yavaşlayınca
damarlarımızda kanın akışı
karaya vurmuş balıklar gibi
köprü altlarında yatalım..
KARDEŞLER!
Onlara elleriniz dokunmuşsa eğer
yedi tas su dökün ellerinize.
Yırtarak bayramlık gömleğimi ben
peşkir yaparım size...
Biz
ayrı dillerde aynı şarkıyı okuyanlar,
Biz
aynı yastıkta yatar gibi
toprağa başlarını yan yana koyanlar,
Biz,
yüzümüzün derisi koyu açık yanmış diye,
saçlarımız ayrı ayrı boyanmış diye
barsaklarımızı birbirimizin avucuna dökerek
birbirimizin gırtlağını dişimizle sökerek
gebereceğiz...
Ve kadrolar
parlatarak
kara gömleklerinin beyaz kordonlarını
gömecekler kadife koltuklara
golf pantolonlarını...
KARDEŞLER!
Onların adına benziyorsa adınız eğer
adınızı değiştirin.
Vebanın girdiği kapıdan girin
onların evine atmayın ayak....
Onlar istiyorlar ki
çift ağızlı baltalarıyla
yuvarlansın kafalarımız önüne yarın -
o kara gömlekleri beyaz kordonlu
golf pantolonlu
kadroların......


Nazım Hikmet Ran

Rüzgar Sabahattin Ali



RÜZGAR

(…)
Ey dağların dertlerini dinleyen rüzgâr!
Benim arık yalnız sana itimadım var.
Gelmiş gibi uzaktaki bir seyyareden
Yabancıyım bu gürültü dünyasına ben.
Etrafımın sözlerine asla aklım ermedi,
Etrafımda bana asla kulak vermedi.
Senelerden beri hâlâ anlaşamadık,
Bende kestim anlaşmaktan ümidi artık.
Gözlerimde hakikati sezen bir nurla
Etrafımı süzüyorum biraz gururla.
(…)


Benim kafam acayip bir dimağ taşıyor,
Her dakika insanlardan uzaklaşıyor.
Zaman zaman mağlûp olsam bile etime,
İnsan olmak dokunuyor haysiyetime.
Büyük, temiz bir arkadaş arıyor ruhum,
İşte rüzgâr, şimdi sana sığınıyorum!
Asaletin yeri yoktur gerçi hayatta,
En asîl şey seni buldum bu kâinatta,
Güneş gibi ne bin türlü ışığın vardır,
Ne süse, gösterişe bir baktığın vardır.
Deniz gibi muamma yok derinliğinde,
Bir ferahlık, bir saflık var serinliğinde.

Sabahattin Ali

Kısa Hikayeler

Eklenecek

Şiir


Zaman Hayal İle Geçer Hayal Zamansız Biter



Beyaz dı giysileri karanlığın beyazından
Sabahın atkısını örtmüş gibiydi, kelebekler konardı yağmur damlalarına
Kalkar bakardı pencereden yalnızlığın ordusuna
Onun yanan yüreğiyle ile ısınırdı soğuk zindan.

Sırdaş oldu da kuşlarla,yoktu onunla konuşan.
Ağlamaklı bulutlar da kurban olur ney sesine
Çekilip de köşesine atlar hayal teknesine
Çeker durur kürekleri daha nasıl kaçar insan



Özgür Ceylan

Yazar

Özgür Ceylan Antoloji

20 Oca 2015

Sait Faik



SAİT FAİK ABASIYANIK / SEMAVER
-Sabah ezanı okundu. Kalk yavrum, işe geç kalacaksın.

Ali nihayet iş bulmuştu.Bir haftadır fabrikaya gidiyordu.Anası memnundu. Namazını kılmış,duasını yapmıştı.İçindeki Cenabı Hak'la beraber oğlunun odasına girince uzun boyu,geniş vücudu ve çok genç çehresi ile rüyasında makineler, elektrik pilleri,ampuller gören, makine yağları sürünen ve bir dizel motoru homurtusu işiten oğlunu evvelâ uyandırmaya kıyamadı. Ali işten çıkmış gibi terli ve pembe idi.

Halıcıoğlu'ndaki fabrikanın bacası kafasını kaldırmış,bir horoz vekarıyla sabaha, Kâğıthane sırtlarında beliren fecr-i kâzibe bakıyordu. Neredeyse ötecekti.

Ali nihayet uyandı. Anasını kucakladı. Her sabah yaptığı gibi yorganı kafasına büsbütün çekti. Anası yorgandan dışarıda kalan ayaklarını gıdıkladı. Yataktan bir hamlede fırlayan opluyla beraber tekrar yatağa düştükleri zaman bir genç kız kahkahasıyla gülen kadın mesut sayılabilirdi. Mesutları çok az bir mahallenin çocukları değil miydiler? Anasının çocuğundan, çocuğun anasından başka gelirleri var mıydı? Yemek odasına kucak kucağa geçtiler. Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu. Semaver, ne güzel kaynardı! Ali semaveri,içinde ne ıstırap, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yanlız koku, buhar ve sabahın saadeti istihsal edilirdi.Sabahleyin Ali'nin bir semaver, bir de fabrikanın önünde bekleyen salep güğümü hoşuna giderdi. Sonra sesler. Halıcıoğlu'ndaki askeri mektebin borazanı, fabrikanın uzun ve bütün Haliç'i çınlatan düdüğü, onda arzular uyandırır; arzular söndürürdü. Demek ki, Ali'miz biraz şairce idi. Büyük değirmende bir elektrik amelesi için hassasiyet, Haliç'te büyük transatlantikler sokmaya benzerse de, biz, Ali, Mehmet, Hasan, biraz böyleyizdir. Hepimizin gönlünde bir aslan yatar.


Ali annesinin elini öptü. Sonra şekerli bir şey yemiş gibi dudaklarını yaladı. Annesi gülüyordu. O annesini her öpüşte, böyle bir defa yalanmayı âdet etmişti. Evin küçük bahçesindeki saksıların içinde fesleğenler vardı. Ali bir kaç fesleğen yaprağını parmaklarıyla ezerek avuçlarını koklaya koklaya uzaklaştı.

Sabah serin, Haliç sisli idi. Arkadaşlarını sandal iskelesinde buldu; hepsi de dinç delikanlılardı. Beş kişi Halıcıoğluna geçtiler.

Ali, bütün gün zevkle, hırsla, iştiyakla çalışacak. Fakat arkadaşlarından üstün görünmek istemeden. Onun için dürüst, gösterişsiz işleyecek. Yoksa işinin fiyakasını da öğrenmiştir.Onun ustası İstanbul'da bir tek elektrikçi idi. Bir Alman'dı. Ali'yi çok severdi.

İşinin dalaveresini, numarasını da öğretmişti.Kendi kadar usta ve becerikli olanlardan daha üstün görünmenin esrarı çeviklikte, acelede, aşağı yukarı sporda,yani gençlikte idi.

Akşama, arkadaşlarına yeni bir dost, yeni bir kafadar, ustalarına sağlam bir işçi kazandırdığına emin ve memnun evine döndü.Anasını kucakladıktan sonra karşı kahveye, arkadaşlarının yanına koştu. Bir pastra oynadılar. Bir heyecanlı tavla partisi seyretti. Sonra evinin yolunu tuttu. Anası yatsı namazını kılıyordu. Her zaman yaptığı gibi anacığının önüne çömeldi. Seccadenin üzerinde taklalar attı. Dilini çıkardı. Nihayet kadını güldürmeye muvaffak olduğu zaman, kadıncağız selâm vermek üzere idi.

Anası:

-Ali be, günah be yavrum, dedi. Günah yavrucuğum, yapma!

Ali:

-Allah affeder ana, dedi.

Sonra saf, masum sordu:

-Allah hiç gülmez mi?

Yemekten sonra Ali, bir Natpinkerton romanı okumaya daldı. Anası ona bir kazak örüyordu. Sonra yükün içinden lavanta çiçeği kokan şilteler serip yattılar.

Anası sabah namazı okunurken Ali'yi uyandırdı.

Kızarmış ekmek kokan odada semaver ne güzel kaynardı. Ali semaveri, içinde ne ıstırap, ne grev, ne de patron olan bir fabrikaya benzetirdi. Onda yanlız koku,buhar ve sabahın saadeti istihsal edilirdi.

Ali'nin annesine ölüm, bir misafir, bir başörtülü, namazında niyazında bir komşu hanım gelir gibi geldi. Sabahları oğlunun çayını, akşamları iki kap yemeğini hazırlaya hazırlaya akşamı ediyordu. Fakat yüreğinin kenarında bir sızı hissediyor; buruşuk ve tülbent kokan vücudunda akşamüstleri merdivenleri hızlı hızlı çıkarken bir kesiklik, bir ter, bir yumuşaklık duyuyordu.

Bir sabah, daha Ali uyanmadan, semaverin başında üzerine bir fenalık gelmiş; yakın sandalyeye çöküvermişti. Çöküş, o çöküş.

Ali annesinin kendisini bu sabah niçin uyandırmadığına hayret etmekle beraber, uzun zaman vaktin geciktiğini anlayamamıştı. Fabrikanın düdüğü,camların içinden tizliğini, can koparıcılığını terk etmiş ve bir sünger içinden geçmiş gibi yumuşak, kulaklarına geldi. Fırladı. Yemek odasının kapısında durdu. Masaya elleri dayalı uyuklar vaziyetteki ölüyü seyretti. Onu uyuyor sanıyordu. Ağır ağır yürüdü. Omuzlarından tuttu. Dudaklarını soğumaya başlamış yanaklara sürdüğü zaman ürperdi.

Ölümün karşısında, ne yapsak, muvaffak olmuş bir aktörden farkımız olmayacak.O kadar, muvaffak olmuş bir aktör.

Sarıldı.Onu kendi yatağına götürdü. Yorganı üstlerine çekti; soğumaya başlayan vücudu ısıtmaya çalıştı. Vücudunu, hayatiyetini bu soğuk insana aşılamaya uğraştı. Sonra, aciz, onu köşe minderinin üzerine attı.Bütün arzusuna rağmen o gün ağlayamadı. Gözleri yandı,yandı, bir damla yaş çıkarmadı. Aynaya baktı. En büyük kederinin karşısında, bir gece uykusuz kalmış insan çehresinden başka bir çehre almak kabil olmayacak mıydı?

Ali birdenbire zayıflamak, birdenbire saçlarını ağarmış görmek, birdenbire belinde müthiş bir ağrı ile iki kat oluvermek, hemen yüz yaşına girmiş kadar ihtiyarlamak istiyordu. Sonra ölüye baktı. Hiç de korkunç değildi.

Bilâkis, çehresi eskisi kadar müşfik, eskisi kadar mülayimdi. Ölünün yarı kapalı gözlerini metin bir elle kapadı. Sokağa fırladı. Komşu ihtiyar hanıma haber verdi. Komşular koşa koşa eve geldiler. O fabrikaya yollandı. Yolda kayıkla giderken, ölüme alışmış gibi idi.

Yan yana, kucak kucağa, aynı yorganın içinde yatmışlardı. Ölüm, munis anasına girdiği gibi onun bütün hassasiyetini şefkatini, yumuşaklığını almıştı. Yalnız,biraz soğuktu. Ölüm, bildiğimiz kadar korkunç bir şey değildi. Yalnız biraz soğuktu o kadar...

Ali, günlerce evin boş odalarında gezindi. Gece ışık yakmadan oturdu. Geceyi dinledi. Anasını düşündü.

Fakat ağlayamadı.

Bir sabah yemek odasında karşı karşıya geldiler. O, yemek masasının muşambası üzerinde sakin ve parlaktı. Güneş, sarı pirinç maddenin üzerinde donakalmıştı.Onu kulplarından tutarak, gözlerinin göremeyeceği bir yere koydu. Kendisi bir sandalyeye çöktü. Bol bol, sessiz bir yağmur gibi ağladı. Ve o evde o, bir daha kaynamadı.

Bundan sonra Ali'nin hayatına bir salep güğümü girer.

Kış Haliç etrafında İstanbul'dakinden daha sert,daha sisli olur. Bozuk kaldırımların üzerinde buz tutmuş çamur parçalarını kırarak erkenden işe gidenler;mektep hocaları, celepler ve kasaplar fabrikanın önünde bir müddet dinlenirler, kocaman bir duvara sırtlarınıvererek üstüne zencefil ve tarçın serpilmiş salep içerlerdi.

Yün eldivenlerin içinde saklı kıymettar elleri salep fincanını kucaklayan burunları nezleli, kafaları grevli, ıstıraplı pirinç bir semaver gibi tüten sarışın ameleler, mektep hocaları, celepler, kasaplar ve bazen fakir mektep talebeleri kocaman fabrika duvarına sırtlarını verirler, üstünde rüyalarının mabadi serpilmiş salepten yudum yudum içerlerdi.

Varlık (37), 15 Ocak 1935








HİKAYENİN ÖZETİ:


Kitaba adını veren ilk hikaye, İstanbul’da Halıcıoğlu’ndaki bir fabrikada işçi Ali’nin ,annesiyle geçirdiği mutlu günleri anlatır.Annesinin her gün , sabah ezanıyla kaldırdığı Ali, kızarmış ekmek kokan odada semaverin kaynayışına dalar. Semaver onu her sabah hayata yeniden bağlayan, evlerinin saadeti, büyük bir moral kaynağı haline gelmiştir.Semaver, onun dünyasında içinde ne ıstırap, ne grev, ne de patron olan bir fabrika olarak canlanırdı. Ali’nin annesine ölüm, bir misafir,bir başörtülü, namazında niyazında bir komşu hanım gelir gibi gelir. Ali annesini bir sabah vakti, semaverin başında ölü bulur. Evlerinin saadet kaynağı “Semaver” bir daha kaynamaz o evde.










Hikâyenin Olay Örgüsü



Ali'nin bir hafta önce işe başlaması, işine gitmesi için annesi tarafından uyandırılması.
Ali'nin annesi ile birlikte öz değerleri yaşaması.
Fabrika ve nesnelerin kuşatması sonucunda makineleşen, ötekileşenAli'nin hayat karşısındaki benlik kazanma mücadelesi.
Ali'nin annesinin ölmesi
Ölen anne ve onu hatırlatan semaverin ortadan kaldırılması


KİŞİLER VE ÖZELLİKLERİ:






Ali: Hikayenin başkahramanı, yeni iş bulmuştur, annesiyle birlikte mutlu bir yaşamı vardır, semaver Ali


için sevgi ve sıcaklığı çağrıştıran dış dünyanın ve sunileşen






yaşamın karşısında bir sembol gibidir.





Anne: Ali'nin annesi, hayattan oğlundan başka kimsecikleri olmayan,namazında, abdestinde bir kadındır...


Ali'nin arkadaşları,Ali'nin ustası ve komşu kadın diğer kişilerdir.






Mekan ve Özellikleri:


Hikâyede sadece iki mekân vardır. Bu mekânlardan biricisi “içeri” evdir. Ev


sıcaklığın, huzurun ve geleneksel değerlerin temsilcisi olarak karşımıza çıkar.Ali


için ev, sıcaklığın, güvenin ve öz değerlerin bütüncül olarak yuvalandığı yerdir. Bu yüzden


evde mutlu ve huzurludur. Eğer mekân, insanı rahatlatıp çoğaltıyorsa bu tür


mekânlar, “besleyici” yani geniş mekândır. Ev, temsil ettiği değerler acısından, “besleyici”/


geniş mekândır. Çünkü ev, ferdin dış etkenlerden korunduğu mikro bir dünyadır. İkinci


olarak, karşıt değerleri simgeleyen fabrika “dışarı” gelir. Fabrika, “yutucu”/kapalı bir


mekândır. Kapalı mekân, insana ıstırap veren, insanı değerleri yıpratan, bir atmosfere sahiptir.


Bu tür mekânlar insanları, içerisinden kurtulması zor bir labirente iteler.






Zaman ve Özellikleri:


Hikâyede zaman, sabah ve akşam arsına sıkışmıştır. “Sabah ezanı okundu. Kalk


yavrum. Akşama, arkadaşlarına yeni bir dost, yeni bir kafadar, ustalarına sağlam bir işçi


kazandırdığına emin ve memnun evine döndü.” (a.g.e., 142)


Küçük Adam, sabah ezanı ile uyanır ve işe gitmek için evden çıkar. İşin bitmesiyle


tekrar eve döner. Sabah ve akşam arsındaki zaman dilimi, makineleşen insanın, iş sürecini


göstermektedir. Yazar, bu zaman dilimi içerisine bütün insanları dahil eder.. Böylece insanlar,


sabah ile akşam arsına sıkışmış bir yaşamın mahkûmları olarak karşımıza çıkar.






Bakış Açısı ve Anlatıcısı:






Hikayenin anlatıcısı her şeyi öncesi ve sonrasıyla bilen İLAHİ BAKIŞ AÇILI HAKİM ANLATICIDIR.

19 Oca 2015

BAZI SANATÇILARIMIZ ve ESERLERI 1. Nâmik Kemal : Siirlerinde ve nesirlerinde vatan, millet, hürriyet gibi kavramlari, toplumsal konulari isleyen Tanzimat dönemi sanatçisidir. Romanlari : Intibah, Cezmi Tiyatrolari : Vatan yahut Silistre, Zavalli Çocuk, Gülnihâl, Akif Bey, Celâleddin Harzemsah, Kara Bela 2. Halit Ziya USAKLIGIL : Bati tesirindeki Servet-i Fünûn edebiyatinin önemli yazarlarindandir. Tanzimatla birlikte edebiyatimiza giren romani gelistiren yazarimizdir. Edebiyitimizda Batili anlamda ilk romani yazmistir. Roman, hikâye, ani türünde eserleri vardir. Romanlari : Mâi ve Siyah, Ask-i Memnû, Kirik Hayatlar. 3. Mehmet Akif ERSOY : Edebiyatimizin en saglam karakterli sairlerindendir. "Istiklâl Marsi"mizin sairidir. Siirlerini aruz ölçüsüyle yazmistir. Manzum hikâyeleriyle de taninir. Siirlerinde toplum gerçeklerini basariyla anlatmistir. Gözleme büyük önem vermis, realist ( gerçekçi ) bir yazardir. Kurtulus savasi yillarinda Anadolu'ya geçmis ve halkimizi Istiklâl Mücadelesi'nde suurlandirmak için büyük çaba sarf etmis ve bunda da bir hayli basarili olmustur. Yedi ayri kitaptan olusan "Safahat" adli siir kitabiyla taninir. 4. Tevfik Fikret : Servet-i Fünûn döneminin önemli bir sairi olup, edebiyatimiza yenilikler getirmistir. Siirlerinde hürriyet, vatanseverlik, Batililasma konularini islemistir. Siirleri: Sermin, Haluk'un Defteri, Rübâb-i Sikeste 5. Ahmet Hâsim: Fecr-i Âtî toplulugunda yer almis ve bu topluluk dagildiktan sonra hiçbir topluluga girmemistir. Süslü ve sanatli bir dil kullanmis, siirin yaninda düzyazi da kullanmistir. Siirleri : Piyâle, Göl Saatleri; nesirleri ise Bize Göre Frankfurt Seyahatnâmesi 6. Ömer Seyfeddin : Milli edebiyatin önemli temsilcilerindendir. Türkçe'nin sadelesmesi, yabanci kelimelerin, tamlamalarin, kurallarin Türkçe'den atilmasi için mücadele etmis ve hikâyeleriyle taninmis bir yazarimizdir. Hikâyeleri : Bomba, Kasagi, Yalniz Efe, Beyaz Lâle,Gizli Mabet, Yüksek Ökçeler, Forsa... 7. Yakup Kadri KARAOSMANOGLU : Milli edebiyatin önemli yazarlarindan olup, özellikle romanlariyla taninmaktadir. Roman, hikâye, ani ve makale türünde eserleri vardir. Romanlarinda Türk toplumundaki degisiklikleri ve bu degisikliklerin toplumda olusturdugu kargasayi islemistir. Romanlari : Yaban, Kiralik Konak, Nurbaba Hikâyeleri : Bir Serencam, Milli Savas Hikâyeleri 8. Resat Nuri GÜNTEKIN : Kurtulus Savasi'ndan sonra eserlerinde Anadolu'yu islemis- tir. Müfettis oldugundan yurdumuzun birçok yerini gezmis ve gördüklerini eserlerinde islemistir. Özellikle "Çalikusu" bu sahada meshur bir romandir. Roman, tiyatro ve gezi yazisi türünde eserleri vardir. Romanlari : Çalikusu, Yaprak Dökümü, Yesil Gece... 9. Hâlide Edip ADIVAR : Kurtulus Savasi yillarini yansitan roman ve hikâyeleriyle taninmis, o yillarda mitingler düzenlemis, Anadolu'ya geçerek Istiklâl mücadelesine destek olmustur. Sultanahmet meydanindaki mitingle dikkat çekmistir. Romanlari : Sinekli Bakkal, Atesten Gömlek, Handan, Vurun Kahpeye... Hikâyeleri : Harap Mabetler, Daga Çikana Kurt Ani : Mor Salkimli Ev 10. Sait Fâik ABASIYANIK : Genellikle balikçilarin, kenar semtlerde yasayanlarin, sarhoslarin, avare insanlarin günlük hayatlarini anlatmistir. Edebiyatimizin en büyük hikâyecilerindendir. Hikâyeleri : Semâver, Sarniç, Mahalle Kahvesi, Son Kuslar, Havada Bulut... 11. Tarik BUGRA : Hikâye ve roman sahasinda eserleri vardir. Romanlari : Küçük Aga, Ibis'in Rüyasi, Ankara, Firavun Imani... Hikâyeleri : Oglumuz, Yarin Diye Birsey Yoktur, Iki Uyku Arasinda... 12. Memduh Sevket ESENDAL : Olaylari arka plana atan ve günlük hayattan bir kesit anlatan hikâyeleriyle meshurdur. Edebiyatimiza yeni bir hikâye tarzi getirmistir. Hikâyeleri : Otlakçi, Mendil Altinda, Temiz Sevgiler, Ev Ona Yakisti, Veysel Çavus, Ihti- yar Çilingir... Romanlari : Ayasli ve Kiracilari, Miras, Vassaf Bey... 13. Peyâmi Safa : Romanlarinda Dogu - Bati karsilastirmasini, madde - ruh çatismasini, insan psikolojisini islemistir. Romanlari : Dokuzuncu Hariciye Kogusu ( Psikolojik bir romandir. ), Fatih - Harbiye, Yalniziz, Sözde Kizlar, Matmazel Noralya'nin Koltugu... 14. Ahmet Hamdi TANPINAR : Genellikle bütün edebî türlerde eser vermis roman, hikâye ve siirleriyle taninmis bir sanatçimizdir. "Zaman ve "rüya" onun siirlerinde dikkat çekici kavramlardir. Romanlari : Huzur, Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü Hikâyeleri : Abdullah Efendi'nin Rüyalari, Yaz Yagmuru Deneme : Bes Sehir 15. Ziya GÖKALP : Fikir ve sanat adamidir. Milli Edebiyatin kurulup gelismesinde büyük katkilari olmus, genç sanatçilari sade dile, milli konulara yöneltmistir. Siirleri : Yeni Hayat, Kizil Elma, Altin Isik Nesirleri : Türklesmek, Islamlasmak, Muasirlasmak, Türkçülügün Esaslari 16. Cahit Sitki TARANCI : Siirleriyle, özellikle "Otuzbes Yas" siiriyle meshurdur.Genellikle yasam sevinci ve ölüm korkusu temalarini islemistir. Siirleri : Otuzbes Yas, Ömrümde Sükût, Düsten Güzel... 17. Orhan Veli KANIK : Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile edebiyatimiza "Garip" adiyla yeni bir tarz getirmistir. Edebiyatimizdaki bütün kurallara karsi çikmis, kuralsizligi kural hâline getirmistir. Dili oldukça sadedir. Siirleri : Garip, Vazgeçemedigim, Destan Gibi 18. Ahmet Muhip DRANAS : Heceyi ustalikla kullanmistir. Ses ve sekil mükemmelligine önem vermistir. Siirin yaninda tiyatro eserleri de vermistir. Siirleri : Siirler, Gölgeler... Tiyatrolari : O Böyle Istemezdi, Çikmaz Sokak... 19. Yahya Kemâl BEYATLI : Siirlerinde aruzu kullanmis, eski siirle yeni siiri kaynastirarak yeni bir öze ermis, siirde sekle ve mûsikiye önem vermistir. Siirleri : Kendi Gök Kubbemiz, Eski Siirin Rüzgariyla... Nesirleri : Aziz Istanbul, Egil Daglar, Edebiyata Dâir... 20. Faruk Nâfiz ÇAMLIBEL : Siire aruzla baslayip sonra heceye dönmüs "Bes Hececiler" denilen sairlerimizin en basarilisidir. Siirlerinde memleket gerçeklerini anlatmistir. Siir ve tiyatro türündeki eserleriyle taninmistir. Siirleri : Han Duvarlari, Çoban Çesmesi...

BAZI SANATÇILARIMIZ ve ESERLERI

1. Nâmik Kemal : Siirlerinde ve nesirlerinde vatan, millet, hürriyet gibi kavramlari, toplumsal konulari isleyen Tanzimat dönemi sanatçisidir.
Romanlari : Intibah, Cezmi 
Tiyatrolari : Vatan yahut Silistre, Zavalli Çocuk, Gülnihâl, Akif Bey, Celâleddin Harzemsah, Kara Bela

2. Halit Ziya USAKLIGIL : Bati tesirindeki Servet-i Fünûn edebiyatinin önemli yazarlarindandir. Tanzimatla birlikte edebiyatimiza giren romani gelistiren yazarimizdir. Edebiyitimizda Batili anlamda ilk romani yazmistir. Roman, hikâye, ani türünde eserleri vardir.
Romanlari : Mâi ve Siyah, Ask-i Memnû, Kirik Hayatlar. 

3. Mehmet Akif ERSOY : Edebiyatimizin en saglam karakterli sairlerindendir. "Istiklâl Marsi"mizin sairidir. Siirlerini aruz ölçüsüyle yazmistir. Manzum hikâyeleriyle de taninir. Siirlerinde toplum gerçeklerini basariyla anlatmistir. Gözleme büyük önem vermis, realist ( gerçekçi ) bir yazardir. Kurtulus savasi yillarinda Anadolu'ya geçmis ve halkimizi Istiklâl Mücadelesi'nde suurlandirmak için büyük çaba sarf etmis ve bunda da bir hayli basarili olmustur. Yedi ayri kitaptan olusan "Safahat" adli siir kitabiyla taninir.

4. Tevfik Fikret : Servet-i Fünûn döneminin önemli bir sairi olup, edebiyatimiza yenilikler getirmistir. Siirlerinde hürriyet, vatanseverlik, Batililasma konularini islemistir. 
Siirleri: Sermin, Haluk'un Defteri, Rübâb-i Sikeste

5. Ahmet Hâsim: Fecr-i Âtî toplulugunda yer almis ve bu topluluk dagildiktan sonra hiçbir topluluga girmemistir. Süslü ve sanatli bir dil kullanmis, siirin yaninda düzyazi da kullanmistir. Siirleri : Piyâle, Göl Saatleri; nesirleri ise Bize Göre Frankfurt Seyahatnâmesi

6. Ömer Seyfeddin : Milli edebiyatin önemli temsilcilerindendir. Türkçe'nin sadelesmesi, yabanci kelimelerin, tamlamalarin, kurallarin Türkçe'den atilmasi için mücadele etmis ve hikâyeleriyle taninmis bir yazarimizdir. 
Hikâyeleri : Bomba, Kasagi, Yalniz Efe, Beyaz Lâle,Gizli Mabet, Yüksek Ökçeler, Forsa...

7. Yakup Kadri KARAOSMANOGLU : Milli edebiyatin önemli yazarlarindan olup, özellikle romanlariyla taninmaktadir. Roman, hikâye, ani ve makale türünde eserleri vardir. Romanlarinda Türk toplumundaki degisiklikleri ve bu degisikliklerin toplumda olusturdugu kargasayi islemistir.
Romanlari : Yaban, Kiralik Konak, Nurbaba 
Hikâyeleri : Bir Serencam, Milli Savas Hikâyeleri

8. Resat Nuri GÜNTEKIN : Kurtulus Savasi'ndan sonra eserlerinde Anadolu'yu islemis- tir. Müfettis oldugundan yurdumuzun birçok yerini gezmis ve gördüklerini eserlerinde islemistir. Özellikle "Çalikusu" bu sahada meshur bir romandir. Roman, tiyatro ve gezi yazisi türünde eserleri vardir.
Romanlari : Çalikusu, Yaprak Dökümü, Yesil Gece...

9. Hâlide Edip ADIVAR : Kurtulus Savasi yillarini yansitan roman ve hikâyeleriyle taninmis, o yillarda mitingler düzenlemis, Anadolu'ya geçerek Istiklâl mücadelesine destek olmustur. Sultanahmet meydanindaki mitingle dikkat çekmistir.
Romanlari : Sinekli Bakkal, Atesten Gömlek, Handan, Vurun Kahpeye...
Hikâyeleri : Harap Mabetler, Daga Çikana Kurt
Ani : Mor Salkimli Ev 

10. Sait Fâik ABASIYANIK : Genellikle balikçilarin, kenar semtlerde yasayanlarin, sarhoslarin, avare insanlarin günlük hayatlarini anlatmistir. Edebiyatimizin en büyük hikâyecilerindendir.
Hikâyeleri : Semâver, Sarniç, Mahalle Kahvesi, Son Kuslar, Havada Bulut...

11. Tarik BUGRA : Hikâye ve roman sahasinda eserleri vardir.
Romanlari : Küçük Aga, Ibis'in Rüyasi, Ankara, Firavun Imani...
Hikâyeleri : Oglumuz, Yarin Diye Birsey Yoktur, Iki Uyku Arasinda...

12. Memduh Sevket ESENDAL : Olaylari arka plana atan ve günlük hayattan bir kesit anlatan hikâyeleriyle meshurdur. Edebiyatimiza yeni bir hikâye tarzi getirmistir. 
Hikâyeleri : Otlakçi, Mendil Altinda, Temiz Sevgiler, Ev Ona Yakisti, Veysel Çavus, Ihti- yar Çilingir...
Romanlari : Ayasli ve Kiracilari, Miras, Vassaf Bey...

13. Peyâmi Safa : Romanlarinda Dogu - Bati karsilastirmasini, madde - ruh çatismasini, insan psikolojisini islemistir.
Romanlari : Dokuzuncu Hariciye Kogusu ( Psikolojik bir romandir. ), Fatih - Harbiye, Yalniziz, Sözde Kizlar, Matmazel Noralya'nin Koltugu... 

14. Ahmet Hamdi TANPINAR : Genellikle bütün edebî türlerde eser vermis roman, hikâye ve siirleriyle taninmis bir sanatçimizdir. "Zaman ve "rüya" onun siirlerinde dikkat çekici kavramlardir.
Romanlari : Huzur, Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Hikâyeleri : Abdullah Efendi'nin Rüyalari, Yaz Yagmuru
Deneme : Bes Sehir

15. Ziya GÖKALP : Fikir ve sanat adamidir. Milli Edebiyatin kurulup gelismesinde büyük katkilari olmus, genç sanatçilari sade dile, milli konulara yöneltmistir.
Siirleri : Yeni Hayat, Kizil Elma, Altin Isik
Nesirleri : Türklesmek, Islamlasmak, Muasirlasmak, Türkçülügün Esaslari

16. Cahit Sitki TARANCI : Siirleriyle, özellikle "Otuzbes Yas" siiriyle meshurdur.Genellikle yasam sevinci ve ölüm korkusu temalarini islemistir. 
Siirleri : Otuzbes Yas, Ömrümde Sükût, Düsten Güzel...

17. Orhan Veli KANIK : Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile edebiyatimiza "Garip" adiyla yeni bir tarz getirmistir. Edebiyatimizdaki bütün kurallara karsi çikmis, kuralsizligi kural hâline getirmistir. Dili oldukça sadedir.
Siirleri : Garip, Vazgeçemedigim, Destan Gibi

18. Ahmet Muhip DRANAS : Heceyi ustalikla kullanmistir. Ses ve sekil mükemmelligine önem vermistir. Siirin yaninda tiyatro eserleri de vermistir.
Siirleri : Siirler, Gölgeler...
Tiyatrolari : O Böyle Istemezdi, Çikmaz Sokak...

19. Yahya Kemâl BEYATLI : Siirlerinde aruzu kullanmis, eski siirle yeni siiri kaynastirarak yeni bir öze ermis, siirde sekle ve mûsikiye önem vermistir.
Siirleri : Kendi Gök Kubbemiz, Eski Siirin Rüzgariyla...
Nesirleri : Aziz Istanbul, Egil Daglar, Edebiyata Dâir... 

20. Faruk Nâfiz ÇAMLIBEL : Siire aruzla baslayip sonra heceye dönmüs "Bes Hececiler" denilen sairlerimizin en basarilisidir. Siirlerinde memleket gerçeklerini anlatmistir. Siir ve tiyatro türündeki eserleriyle taninmistir.
Siirleri : Han Duvarlari, Çoban Çesmesi...

Aşık Mahzuni Şerif İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım YouTube

Necip Fazıl Kısakürek / Kendi Sesinden Sakarya Türküsü

Son yazılanlar

Bir fırtına , sessizliğe pusu kurmuş.
Kalkmış bütün gürültü ayağa
Sükûneti oturtmuş.
Başlamış hengamesi sıradanın
Parçaları birleşmiş bütünün
Adı lekelenmiş olasının
Harfleri yerine konmuş
Kaos bulmacasının

ZgrCyln