21 May 2015

Edebi Akımlar

Edebi akımlar, aynı görüşte olan sanatçıların bir araya gelerek, belirledikleri ilkeler doğrultusunda yapıt ortaya koymalarıyla ortaya çıkmış edebi anlayışlardır. Edebiyat akımlarının oluşmasında toplumsal değişmeler ve gelişmeler, bilimsel ve teknolojik yenilikler, bireysel özelliklerdeki farklılaşmalar etkili olmuştur. Genellikle birbirlerine tepki olarak ortaya çıkan edebiyat akımlarının temsilcileri, akımlarının ilkelerini kendileri belirlemiştir. Avrupa'da edebi akımlar başlamadan önce, iki önemli düşünce ve sanat anlayışı vardı: Hümanizm ve Rönesansçılık.
  • HÜMANİZM:
* İnsana değer vermek esastır. 
* Tabiatı Tanrı yaratmıştır düşüncesi kabul edilmiştir.
* İnsanı sevip onu yüceltme.
Dante bu düşüncenin temsilcisidir. 
  • RÖNESANSÇILAR:
*Hem hümanizmin getirdiklerin hem de 16.yy. bilim ve akılcılığını benimsemişlerdir. 
*Özgürlük düşüncesini geliştirirler. 
*PetrarcaMontaigneBoconCervantesShakspeare bu dönemde eser verirler.
  • KLASİSİZM
*17.yy ortalarında Fransa'da ortaya çıkan edebiyat akımıdır. 
*Akla ve sağduyuya değer verirler. 
*İnsandaki tabiata, insanların iç dünyasına saygı göstermek esastır, 
*Konularını eski Yunan ve Latin edebiyatından alırlar. 
*Kahramanları seçkin kişilerdir. Sıradan insanlara eserlerinde yer vermezler. 
*Önemli olan konu değil konunun işleniş biçimidir 
*Dil, üslup kusursuz bir şekilde işlenmiştir. Dil açık, yalın ve soyludur.
*Sanat için sanat görüşünü savunurlar. 
*Sanatçı eserde kendini gizler.
*Tiyatroda üç birlik kuralına uyulur.(olay, zaman, mekân)
*Bu akımın en önemli temsilcileri: MoliereCorneilleRacineLa FontaineLa Bruyere,Daniel DefoeBoileauMalherbeMadam De La FayetteFenelon, Bousset
*Türk edebiyatında ise Şinasi ve Ahmet Vefik Paşa 'dır. Şinasi'nin La Fontaine'den; Ahmet Vefik Paşa'nın da Moliere den yaptığı çeviri ve adapteler klasisizmi edebiyatımızda tanıtmıştır.
  • ROMANTİZM
*Fransa'da 1830 yıllarında klasizme tepki olarak doğmuştur. 
*Klasik edebiyatın kural ve şekilleri bırakılır. 
*Konular eski Yunan ve Latin edebiyatı yerine Hıristiyanlıktan tarihten ve günlük yaşamından alınır.
*Akıl yerine duygulara ve hayallere önem verirler. 
*Sanatçılar kendi eserlerinin kişiliklerini gizlemezler. 
*Sanat toplum içindir görüşünü benimsemişlerdir. 
*Tabiat önemlidir. Gözlem ve tasvire önem verilir. 
*Konular işlenirken iyi, kötü, doğru, yanlış gibi karşıtlıklardan yararlanırlar. 
*Üç birlik kuralı terk edilir. 
*Temsilcileri: VoltaireShakespeareLord ByronGoetheSchillerJean Jacques Rousseau,ChateaubriandMadame de StaelLamartineVictor HugoAleksandre Dumas PereAlfred de MussetAlfred de VignyAleksandre Puşkin.
*Türk edebiyatında ise Namık KemalAhmet Mithat EfendiAbdülhak Hamit Tarhan,Recaizade Mahmut Ekrem (şiirde)
  • REALİZM
*19.yy'ın ikinci yarısında Fransa'da romantizme tepki olarak doğmuştur. 
*Konu gerçekten alınır. Olay ve kişiler yaşanan ve yaşayan kişilerin benzerleridir 
*Kişilerin ruhi davranışlarını etkileyen onların kişiliklerini çizen çevre ve ortamın tanıtılmasına önem verilir. 
*Betimlemeler yazarın gözüyle yapılmaz kahramanın gözüyle yapılır. 
*His ve hayale kapılmadan toplum gerçeklerini olduğu gibi yansıtır. 
*Sanat için sanat görüşünü savunurlar. 
*Hikâye ve Romanda uygulanır. 
*Temsilcileri: Gustave FlaubertStendhalHonore de BalzacDaniel DefoeCharles Dickens,HemingwayTurgenyevÇehovGorkiGogolTolstoyDostoyevski.
*Türk edebiyatında ise; Recaizade Mahmut Ekrem (roman ve öyküde), Samipaşazade Sezai,Mehmet Akif ErsoyHalit Ziya UşaklıgilMehmet RaufÖmer SeyfettinYakup Kadri KaraosmanoğluRefik Halit KarayReşat Nuri GüntekinHalide Edip Adıvar.
  • NATÜRALİZM
*Determinizm anlayışını romana getiren bu akım 19. asrın ikinci yarısında Fransa'da ortaya çıkmıştır. 
*Determinizme göre tabiat olaylarında aynı sebepler aynı sonucu doğurur. Natüralistler, Determinizmi topluma ve insan uyguladılar.
* Toplum büyük bir laboratuar, insan deney konusu, sanatçı da bilgin sayıldı.
*İnsan kişiliğini anlatabilmek için soya çekim yasalarından ve toplum biliminden yararlandılar. 
*Romanlarda kahramanların portreleri ince ayrıntılarına kadar verilir. 
*Yazar eserde kişiliğini gizler.
*Gözlem ve tasvir önemlidir. 
*Eserlerinde hayatı bütün yönüyle anlatırlar. 
*Bedenden ayrı bir ruh yoktur. 
*Dil her seviyedeki insanın anlayabileceği bir düzeyde tutulmuştur 
*Sanat toplum içindir anlayışı doğrultusunda eserler verilmiştir. 
*TemsilcileriEmile ZolaGuy De MaupassantAlphonse DaudetJohn SteinbeckGoncourt Kardeşler.
*Türk edebiyatında ise; Hüseyin Rahmi GürpınarNabizade NazımBeşir Fuat
  • PARNASİZM
*Romantik şiir anlayışı ile Fransa'da ortaya çıkmıştır. 
*Doğal güzelliğe ve dış görünüşe büyük önem verir. 
*Sanat sanat içindir ilkesini savunmuştur.
*Nesneleri dış görünüşünü aktarmışlardır. 
*Kelimeler seçilerek kullanılır. Kelimelerin sıralayışı ve ahenk önemlidir. 
*Kafiye ve Redife önem verilir. 
*Romantizm'de bırakılan eski Yunan ve Latin kültürüne dönüşmüştür.
*TemsilcileriTheophille GautierTheodore BanvilleFrancois CoppeeJose Maria de Heredia, Leconte de Liste, Sully Prudhomme.
*Türk edebiyatında ise; Tevfik FikretCenap SahabettinYahya Kemal
  • SEMBOLİZM
*19.yy'ın son çeyreğinde ortaya çıkmıştır.
*Nesneleri olduğu gibi anlatmak mümkün değildir. Nesneler değişerek anlatılabilir. 
*Anlatımda sözlerin sözlük anlamından bıkan sembolistler yaşatmaya çalışırlar.
*Şiirde anlam açıklığından kaçındılar. 
*Şiir anlaşılmak için değil hissedilmek içindir. 
*Şiirde alaca karanlık üzüntü ve ay ışığı, gün doğumu, gün batımı gibi belli belirsiz varlıklar görüntüleri yansıtırlar. 
*Şiirde musiki her şeyden önce musiki ilkesini savundular. 
*Sanat için sanat anlayışına bağlılardır. 
*Dil herkesin anlayacağı seviyede değil oldukça ağırdır.
*Temsilcileri:BaudelaireMallarmeArthur RimbaudPaul VerlainePaul ValeryEdgar Ailen Poe
*Türk edebiyatında ise; Ahmet HaşimAhmet Hamdi TanpınarCahit Sıtkı TarancıAhmet Muhip DıranasCenap Sahabettin
  • SÜRREALİZM (GERÇEK ÜSTÜCÜLÜK)
Realizm, natüralizm ve parnasizm akımlarına tepki olarak doğmuştur. Freud'un "psikanaliz kuramı'nın edebiyata uyarlanmış biçimidir. Akımın bilgi ve esin kaynağı olan Freud'a göre, insanoğlunun dış dünyadan edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş, rüya, yarı rüya durumunda çözülerek ortaya çıkar. Akımın kurucusu olan Andre Breton bu akımı şöyle tanımlamıştır: "Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak için başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır."
*Kelime anlamı "gerçek üstüncülük" demek olan bu akım 1924'te Fransa'da çıkmıştır. 
*Sürrealistler Sigmund Freud'un etkisinde kalmışlardır. 
*Bilinçaltı rüyada ortaya çıkar. 
*Hipnotize edilmiş insanlara şiir söylettiler. 
*Akıl ve mantık değersizdir. İnsanı yönlendiren İçgüdü, bilinçaltıdır demişlerdir. 
TemsilcileriAndre BretonLouis AragonPaul EluardPhilippe SoupaultRene Char
Türk edebiyatında ise; Orhan Veli ve arkadaşları, Cemal Süreyyaİlhan Berk (İkinci Yeniciler), Oktay Rifat
  • EMPRESYONİZM (İZLENİMCİLİK)
19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış, Fransa'da gelişmiş; daha çok; edebiyatta, resimde, müzikte etkisini göstermiştir. Empresyonistler, varlığın gerçek ve nesnel yanını değil, sanatçıda uyandırdığı izlenimleri anlatma amacını gütmüşlerdir. Bu izlenim, sanatçıdan sanatçıya değiştiği için, ortaya konan sanat yapıtı, onu ortaya koyanın kişiliğini yansıtır. Yapıtlarında kendi iç dünyalarını dile getirdikleri için, çevreyi saran evrene ve dış dünyaya karşı ilgisizdirler.
* Duyularımızın dış evreni bize olduğu gibi değil, onun gerçek görünüşünü değiştirerek ulaştırdığı kabul edilmiştir.
* Sanatçılar, yapıtlarında, dış dünyada gördüklerinin gerçek yönünü değil; "kendilerinde uyandırdığı izlenimleri" anlatmışlardır.
Dünya edebiyatında temsilcileri: Rainer Maria RilkePaul VerlaineArthur Rimbaud
  • EKSPRESYONİZM (DIŞAVURUMCULUK)
Birinci dünya savaşından sonra, empresyonizme tepki olarak doğmuş, Alman sinemasında uygulanmıştır. Çevremizi saran evrene ve dünyaya karşı ilgisiz görünen bu akım, insanın iç dünyasını ve bütün duygularını en gizli ve çıplak yönleriyle, olduğu gibi anlatır. Gerçekler her insana göre değişik olduğu için önemli olanı sanatçının kişiliğini ve gerçekleri kendine göre dile getirmesidir.
* Sanatçılar, kendi içlerine kapanıp kendilerini gözlemlemiş, iç gözleme önem vermişlerdir.
* Bireyin en gizli yönlerini açığa vuran bir anlatım yolu kullanılmıştır.
* Yapıtlarda, fantastik ve korkunç olaylar anlatılmıştır.
* Amaç, insanların ruhsal durumlannın ortaya konmasıdır.
Dünya edebiyatında başlıca temsilcileriFranz KafkaThomas Stearns EliotJames Joyce
  • KÜBİZM
20. yüzyılın başında empresyonizme tepki olarak ortaya çıkmış ve daha çok, resimde kendini göstermiştir. Yazın alanın da, özellikle şairler, ressam Picasso'nun da etkisiyle bir anlayış geliştirmişlerdir. Buna göre şairler, dış dünyayı izleyip olup bitenleri iyi saptamak zorundadır. Onlara göre dünyadaki küçük olaylan ve anlamları yakalamak gerekir "Söylenmemiş olanı", "görülmemiş olanı" gün ışığına çıkarmak, aklın değil düş gücünün yapacağı iştir.
* Varlığın, dış görünüşüyle birlikte iç dünyasının betimlenmesi amaçlanmıştır.
* Sanatçılar, anlatımı canlı kılmak için, yapıtlarında duygularla olayları karıştırarak yansıtmışlardır.
Dünya edebiyatında temsilcileri: Apollinaire, Max Jacob, Jean Cocteau, Blaise Cendrars
  • FÜTÜRİZM (GELECEKÇİLİK)
20. yüzyılda ortaya çıkmış, makineyi ve hızı edebiyata taşıyan edebiyat akımıdır. I. Dünya Savaşı başlamadan ortaya çıkan bu akım, "geçmişten kopuşu, yenilik ve değişikliğe yönelişi" ilke edinmiştir.
*Geleceği makineleştiren sanattır. 
*20.yy. başında Marinetti tarafından kurulmuştur. 
*Geçmişin sanat değerlerini bırakmalı ve yeni anlatım biçimleri bulmalı. 
*Makinalaşma çalışmaları kutsallığı savunulmalıdır. 
*Temsilcileri: Marinetti ve Mayakovski 
*Türk edebiyatında ise: Nazım Hikmet
  • EGZİSTANSİYALİZM ( VAR OLUŞÇULUK)
Egzistansiyalizm, kökü İlkçağ Yunan felsefesine kadar uzanan bir felsefe sistemidir. İkinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında bağımsız bir felsefe olarak ortaya çıkmıştır. Felsefe ve edebiyat alanında en önemli temsilcisi ve kurucusu Jean Paul Sartre'dır. Bu akıma göre, insan kendi özünü kendisi seçer. Bu görüş şöyle özetlenebilir: "Var" olma "öz"den önce gelir; yani, insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra olmak istediği gibi olur. Egzistansiyalizmin bu anlayışı, Nietzsche nin, "Her insan, tarihte eşi bir daha tekrarlanmayacak biricik harikadır.'' sözünde, özlü ifadesini bulur.
*Var olmayı her şeyden önce görenlerdir. Bu akıma var oluşçuluk da denir. 
*İnsan kendi değerlerini kendi oluşturabileceğini bilmelidir. 
*İnsan bütünüyle özgür olmalıdır. 
TemsilcileriJean Paul SartreAlbert CamusAndre GideSamuel BeckettFranz Kafka
  • DADAİZM
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Tristan Tzara adlı gencin etrafında toplanan bir grup şair; "dada" sözcüğünü, kurmak istedikleri akıma ad olarak seçmiş ve dadaizmi kurmuşlardır. Fransızca bir sözcük olan dada, çocukların binerek oynadıkları "ağaç parçası, tahta at" anlamına gelir. Düzensiz sözcük ve imgelerin kullanıldığı bu akım, Birinci Dünya Savaşı'nın getirdiği yıkıcı ortamda düş kırıklığına uğrayan aydın ve sanatçıların bir başkaldırısı olarak doğmuştur. Bir başka deyişle iki dünya savaşı arasında varlık gösteren ve toplumu uyuşukluktan kurtarma çabası güden bir harekettir.
* Aklın hiçbir değerinin olmadığı söylenmiş, hiçbir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanılmamış, her şeye kuşkuyla bakılmıştır.
* Dil ve estetik kuralları bir yana bırakılarak kuralsızlık ilkesi benimsenmiştir.
*Kelimeleri rasgele kullanmak suretiyle oluşan şiirlere denir. 
*TemsilcileriTristan TzaraBretonAragon

kaynak:turkceciler.com

13 May 2015

Namık Kemal Hayatı

Osmanlı, şair ve yazar. Batı edebiyatının yazın türlerini ilk kez Türk toplumsal
yaşamına sokmuştur.

21 Aralık 1840'ta Tekirdağ'da doğdu, 2 Aralık 1888'de Sakız Adası'nda öldü. Asıl adı Mehmed Kemal'dir, Namık adını ona şair Eşref Paşa vermiştir. Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey'dir. Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa'nın yanında, Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşlarında İstanbul'a babasının yanına döndü. 1863'te Babıali Tercüme Odası'na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. 1865'te kurulan ve daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın sonucu 1867'de kapatıldı. Namık Kemal de İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Erzurum'a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısı üzerine Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e kaçtı. Bir süre sonra Londra'ya geçerek M. Fazıl Paşa'nın parasal desteğiyle Ali Suavi'nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı Muhbir gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi'yle anlaşamaması üzerine Muhbir'den ayrıldı. 1868'de gene M. Fazıl Paşa'nın desteğiyle Hürriyet adı altında başka bir gazete çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar sonucu, Avrupa'da desteksiz kalınca, 1870'te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa'nın çağrısı üzerine İstanbul'a döndü. Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872'de İbret gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete hükümetçe dört ay süreyle kapatıldı. Namık Kemal gene İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladığı Vatan Yahut Silistire oyunu, 1873'te Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelendiğinde halkı coşturup olaylara neden oldu. Bu haberi İbret gazetesinin yazması üzerine o sırada İstanbul'a dönmüş olan Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa'ya sürgüne gönderildi. 1876'da I. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi'yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca II. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı kapatması üzerine tutuklandı. Beş ay kadar tutuklu kaldıktan sonra Midilli Adası'na sürüldü. 1879'da Midilli mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884'te Rodos, 1887'de Sakız Adası'na gönderildi. Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu'da Bolayır'da gömüldü. Namık Kemal ilk şiirlerini çocuk denecek yaşlarda yazmaya başlamıştır. İstanbul'a geldikten sonra eski ve yeni kuşaktan şairlerin bir araya gelerek kurdukları Encümen-i Şuârâ'ya ve kimi Divan şairlerine nazireler yazmıştır. Şinasi'yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilenmiştir. Şinasi'yle tanışmasından sonra şiirlerindeki içerik de değişmiştir. Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan "hürriyet kavgası", "esaret zinciri", "vatan", "kalb-i millet" gibi yepyeni kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını amaçlayan bir tür "manzum nesir" oluşturmuştur. Bosna-Hersek Savaşları, 93 Savaşı gibi olayların yarattığı sonuçlar, onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir. Bu şiirlerin en tanınmışları arasında "Vâveyla", "Vatan Mersiyesi", "Vatan Şarkısı" ve "Hürriyet Kasidesi" yer alır. Namık Kemal şiirleriyle şiir tekniğine büyük bir katkıda bulunmuş sayılmazsa da o günler için alışılmamış diri bir sesle konuşmuş olması ve yapıtlarına kattığı yeni kavramlarla Türk şiirini Divan şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır. Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır.

Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistire yalnız ülke için değil, Avrupa'da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir. Magosa'dayken yazdığı Gülnihal'de baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir. Oyunun sahnelenmesinde pek çok bölüm sansür tarafından çıkarılmıştır. Namık Kemal yine Magosa'da yazdığı Akif Bey'de, yurtsever bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirir. Zavallı Çocuk'ta görücü yoluyla evlenmeye karşı çıkar. On beş perdelik Celaleddin Harzemşah, Namık Kemal'in en beğendiği yapıtı olarak bilinir. Oyun, Moğollar'a karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah'ın kişiliği çevresinde gelişir. Bu yapıtta Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir. Namık Kemal'in ilk romanı olan İntibah 1876'da yayımlanmıştır. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılabilir. Eleştirmenler Namık Kemal'in bu romanda yüksek bir edebi düzey tutturamadığı görüşünde birleşirler. Dört yıl sonra yayımladığı Cezmi, tarihsel bir romandır. Kırım Şehzadesi Adil Giray'ın yaşadığı aşk ve Cezmi'nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenlerle gelişen romanda, Namık Kemal'in tam anlamıyla Avrupa Romantizmi'nin etkisinde olduğu izlenir. Namık Kemal'in yaşamı boyunca ilgi duyduğu alanlardan birisi de tarihtir. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini anlattığı Devr-i İstila yayımlandığında büyük ilgi görmüştür. 1872'de çıkan Evrak-ı Parişan'da, Selahaddin Eyyubi, Fatih gibi tarihi kişilikleri, Barika-i Zafer'de İstanbul'un alınışını anlatır. Ahmed Nâfiz takma adıyla yayımladığı Silistire Muhasarası ve Kanije, yine Osmanlı tarihine ilişkin kahramanlık olaylarını ele alan kitaplardır. Namık Kemal'in, tarih konusunda en kapsamlı çalışması olan Osmanlı Tarihi'nde, Hammer'in etkisinde kaldığı, yapıtın bilimsel olmaktan çok, eğitici değer taşıdığı konusunda görüşler ileri sürülmüştür. Yarım kalan bu yapıtın ilk basımı II. Abdülhamid tarafından yasaklanmıştır. 1975'te yayımlanan Büyük İslam Tarihi adlı yapıtındaysa Namık Kemal, İbn Haldun, İbn Rüşd gibi yazarlardan yararlanmış olduğunu belirtmiştir. Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur. En önemli eleştiri yapıtları Tahrib-i Harâbât ile Takip'dir. Eleştirilerinde canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır. Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa'nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış sert bir eleştiri niteliğindedir. Takip de yine aynı güldestenin ikinci cildini eleştirir. Mukaddeme-i Celal eleştirisinde Namık Kemal, Batı edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri üstünde durmuştur. Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadardır. Bunlarda düzyazıdaki üstün yeteneğini ortaya koyduğu ve çok etkili bir üslup yarattığı kabul edilir.



YAPITLAR

Oyun:
Vatan Yahut Silistire, 1873 (yeni harflerle, 1940)
Zavallı Çocuk, 1873 (yeni harflerle, 1940)
Akif Bey, 1874 (yeni harflerle, 1958)
Celaleddin Harzemşah, 1885 (yeni harflerle, 1977)
Kara Belâ, 1908

Roman:
İntibah, 1876 (yeni harflerle, 1944)
Cezmi, 1880 (yeni harflerle, 1963)

Eleştiri:
Tahrib-i Harâbât, 1885
Takip, 1885
Renan Müdafaanamesi, 1908 (yeni harflerle, 1962)
İrfan Paşa'ya Mektup, 1887
Mukaddeme-i Celal, 1888

Tarihsel Yapıt:
Devr-i İstila, 1871
Barika-i Zafer, 1872
Evrak-ı Perişan, 1872 (yeni harflerle, 1973)
Kanije, 1874
Silistire Muhasarası, 1874 (yeni harflerle, 1946)
Osmanlı Tarihi, (ö.s.), 1889 (yeni harflerle, 3 cilt, 1971-1974)
Büyük İslam Tarihi, (ö.s.), 1975

Çeşitli:
Rüya, 1893
Namık Kemal'in Mektupları, Ö.F. Akün (yay.), 1972

(KAYNAK: T.C.Kültür Bakanlığı Kim Kimdir Sitesi)

6 Nis 2015

Gitmekle-Kalmak Arasında



Gitmekle kalmak arasında kıpırdamayan gün,

katı bir saydamlık kalıbı.

Hepsi görünüyor ve hiçbiri anlaşılamıyor,

ufuk dokunulamayacak bir yakınlık.

Masada kağıtlar, bir kitap, bir vazo:

nesneler dinlenmekte adlarının gölgesinde.

Damarlarımdaki kan giderek daha ağır yükseliyor

ve yineliyor inatçı hecesini şakaklarımda.

Işık kayıtsızca biçimini bozmakta

donuk duvarın, tarihi olmayan bir zaman.

Öğle sonrasının yayılışı; şimdiden bir körfez

usul dalgalanışı sarsmakta dünyayı.

Ne uykudayız, ne de uyanık:

biziz, başka bir şey değil işte.

An ayrılmakta kendi kendinden

ve duraksamaların oluşturduğu geçite dönüşmekte.


Octavio Paz